DETAY

ana sayfa / detay
geri dön

HIZLI ERİŞİM

Enerji İle Beslenen Bebekler
Sevgili dostumuz Uzm.Dr.Ayşegül Pekcan.. O bir patoloji uzmanı tıp doktoru, aynı zamanda bir enerjist.. Ve çiçeği burnunda Anne.Konumuz 'ENERJİYLE BESLENEN BEBEKLER'.. Bebeklerimize bir de bu açıdan enerjist gözüyle bakalım.. . Faydalı olması dileğiyle, keyifli okumalar !!!

 

 

Okul yıllarında fizik dersiyle aranız nasıldı bilmem ama, o günlerden bu günlere çok şey değiştiğini söyleyebilirim. Bize, “maddenin en küçük yapı taşı atomdur, atomlar da merkezde bir çekirdek ve etrafında yerleşen elektronlardan oluşur” diye öğretildi. Bu modele  göre atom, katı parçacıklardan oluşuyordu. Dolayısıyla eskiden fizikçiler, madde ve enerjinin farklı şeyler olduğunu sanıyorlardı. Ama sonra kuantum fizikçileri tarafından kanıtlandı ki, madde bir enerji formudur. Gözümüzle gördüğümüz, dokunduğumuz, hissettiğimiz her şey, yoğunluğu artmış, titreşimi azalmış enerjidir.

“Her şey enerjidir ve her şey bundan ibarettir” diyen Einstein’ın şık formülünü bilirsiniz: E=mc2

Einstein bu formül ile, maddenin dondurulmuş enerji olduğunu göstermiştir. Yani atom dediğimiz şey, aslında bir enerji topçuğudur ve enerji elektromanyetik alanlar oluşturur. Dolayısıyla, canlı cansız her maddenin bir elektromanyetik alanı vardır.

İnsan bedeni de atomlardan oluşur, öyle değil mi? Sonuç olarak, insanın fiziksel bedeninin dışına yayılmakta olan, elips şeklinde bir elektromanyetik alan mevcuttur. Bu elektromanyetik alana “aura” diyoruz. Yani, katı madde varsaydığımız insan bedeni de aslında, elektromanyetik ve elektrik iyon akımlarından   oluşan yoğun bir enerji kütlesidir

Aynı zamanda bedenimizde, çakra merkezleri, enerji kanalları, enerji düğümleri ve enerji akımları bulunmakta. Çakralar, fiziksel bedenin önünde ve arkasında yerleşmiş, huni şeklinde enerji girdaplarıdır. Evrensel enerji ve bedenimiz arasında enerji alışverişinde bulunur. Enerjiyi çeker ve tüm bedene iletir. Eğer çakra sistemimizde, blokaj dediğimiz, enerji alış verişiyle ilgili aksaklıklar oluşursa, bedenin sağlığı bozulmaya başlar. Enerji bedenimizi canlı tutmak, fiziksel bedenimizi de canlı tutar.

Yetişkin bir insanın çakra sistemi ve aurası gelişmiştir. Böylece kendini, dıştan gelen yabancı enerjilere karşı koruyabilir.  Ancak bir bebeğin çakraları ve enerji alanı henüz gelişmemiştir. Gelişim süreci 7 yaşına kadar devam eder. Dolayısıyla bebek, evrensel enerji alanından gelen tüm enerjilerle tam olarak baş edemez. Yani bebek, içinde yaşadığı enerji alanına karşı tamamen açık ve savunmasızdır.

Bebek, annenin enerji alanı sayesinde dış etkenlerden korunur. İşte bu sebepten dolayı, bebeğinizi özellikle yaşamının ilk günlerinde kendi enerji alanınız içinde tutmanız önemlidir. Bu  şekilde bebek kendini güvende hisseder.

Aynı zamanda annenin her iki göğüs ucunda küçük birer çakra merkezi bulunur. Emzirme işlemi sırasında bebeğinizi hem sütünüzle hem de çakra merkezleri sayesinde  enerjinizle beslersiniz.

Doğumdan sonra göbek bağı kesilir ancak anne ve bebek arasındaki güçlü enerji bağı devam eder. Bu enerjisel göbek bağı sayesinde, çocuğunuzla aranızda hep bir enerji alışverişi mevcuttur. Yani, anne karnından itibaren, annenin hissettiği her şeyi, yaşadığı stresi bebek de enerji bağı sayesinde hisseder. Eğer bebek, anneden veya çevreden olumsuz enerjiler alırsa, çakra sistemindeki ilk tıkanmalar oluşmaya başlar.

Peki o zaman, bebeğinizin enerji alanı ve çakra sisteminin sağlıklı gelişmesi için neler yapabilirsiniz? İşte size birkaç öneri:

1- Düzenli yoga ve meditasyon yaparak kendi enerji alanınızı güçlendirin. Özellikle hamileler için yoga derslerine katılın.

2- Nefes ve bioenerji teknikleri öğrenin.

3- Hayata pozitif bakma ve stresle baş edebilme yeteneklerinizi geliştirin.

4- Doğada daha fazla vakit geçirin.

5- Bebeğinizle yakın fiziksel temas halinde olun. Onu okşayın ve ne kadar çok sevdiğinizi, istenilen bebek olduğunu, güvende olduğunu dile getirin. Bilinçaltı gereken mesajı alacaktır.

6- Cep telefonu, wifi, yüksek gerilim hattı gibi manyetik alanlardan kendinizi ve bebeğinizi olabildiğince uzak tutun.

Yazan: Uzm.Dr.Ayşegül Pekcan