DETAY

ana sayfa / detay
geri dön

HIZLI ERİŞİM

Görünmeyen Denge
Zihinsel hazmınız zaman alabilir ancak bu bilgiyi paylaşmak zorundayım. Denge ile ilgili bilgilerin kafanı karıştırıyor ve yaşamını ise bu dengeyi ararken ziyan ediyorsun.

GÖRÜNMEYEN DENGE
Denge zannettiğin gibi alıp verme eylemi üzerine bir pazarlık değildir. Yani gerektiği kadar al, gerektiği kadar ver; tıpkı nefes alıp verme gerekliliği gibi. Nefesi aldıktan sonra vermezsen olur mu? ‘Bir dene bakalım ne oluyor?’ dediğimde, sen tabi ki nefesi alıp verme eylemindeki gibi yaşam pratiğini de dengeli ve karşılıklı olarak anlayacaksın değil mi?
"Her şeyi sen yapma; egoist davranma; karşı tarafa da izin ver, alan aç; mükemmel olmaya çalışma; gereksiz fedakarlıklar yapıp sonra terk edilince oturup ağlama; dengeyi koru...” Bunlar hiç yabancı gelmiyor öyle değil mi?!?!

Keşke bu kadar basit olsaydı temel sorun... Zihinsel hazmınız zaman alabilir ancak bu bilgiyi paylaşmak zorundayım. Denge ile ilgili bilgilerin kafanı karıştırıyor ve yaşamını ise bu dengeyi ararken ziyan ediyorsun.
Aslında görünür (kontrast) olma halini bununla karıştırıyorsun.

Yaşamın kaynağı olan nefesten başlayalım. Nefesi eşit alıp, eşit vermeye kim odaklanır!!! Eşitliği bir yana bırak, nefesi alıp verdiğine kim odaklanır ki... Nefes bu, alınır verilir; doğal bir akış olarak kendini devamlı kılar. Seni hayatta tutan ise yaşam enerjisidir. Prana (yaşamsal enerji) fiziksel bedene giriş yapan nefes formundan farklı bir eterik (etki) beden gıdasıdır. Fizik bedeni aldığın ve verdiğin nefesteki gazların görünürlüğü sağlıklı kılarken, yaşam kılıfını prananın görünürlüğü sağlıklı kılar. Yani kontrast hali... Ne aldığın nefesle giren çıkan gazların dengesi, ne de dengeli prana girişi için herhangi bir odaklanmışlığa ihtiyaç yoktur. "Adem" formu bozulmamış doğal bireyin, DENGE konsantrasyonuna ihtiyacı doğmaz. Etki beden (eterik kılıf) ne zaman ki bu doğal akıştan, varoluşsal plandan çıkıp; nefsi davranış ve biliş ağına düşerse, nefes alış verişinin doğal ritmi bozulur. Fiziksel bedenin enerji haritasında blokajlar ve düğümler oluştukça, zihinsel kılıfta tutum ve davranışsal dışa vurum diğerkâmlıktan uzaklaşır; etki bedene akan yaşamsal enerjide de görünürlük (kontrast hal) azalmaya başlar. Tıpkı bir organı veya dokuyu net görmek isteyen doktorun kontrast madde dediği ilacı dokulara veya organlara göndermesi ve patolojiyi tespit etmesi gibi. Yani ne olduğunu anlayabilmek için onu görünür kılmak.
Denge içeriğinden kaymıştır. Yanlış cümle içine yerleştirilmiştir. Bunun neden olduğu anlam bozukluğu ‘naptıysam olmadı’, ‘benden pes’ dedirtip; sonunda orta yolu bulamamış olmanın yarattığı hayal kırıklığını yaşatmaktadır. Çünkü doğru bildiğini zannettiği ‘denge’, aslında bir dengesizlik pratiği ile karşıtlığını yaratmaktadır.
Oysa nefese dönecek olursak, nefesi alma ve verme eylemi birbirini sadece görünür kılmaktadır. Nefes aldım, şimdi de vereyim demeyiz. ‘Ben seviyorum, o da beni sevecek’, ‘ben her şeyimi verdim o da bana verecek’, ‘bu kadar fedakarlık yaptım, o da elinden gelenin fazlasını yapacak’ vesaire vesaire...
Nefesi almışsan, ardından verirsin. Birinin varlığı, diğerini de var eden "NEDEN" değil, "SONUÇ"tur. Nefesi alma NEDENİ ile vermezsin. Nefes almak nefes vermenin doğal sonucu ve nefes vermek alma eyleminin doğal bir sonucudur. İkisi birbiri ile müthiş bir uyum ve ahenk içerisinde dans eder beklentisizce.

Denge ise, iki karşıt gücün denk gelmesinden doğan durumdur. Denk gelirsin, denkleşmeye uğraşırsın... Buna ihtiyacın varsa evet dengeni de bul elbette. Dengeyi bulma çaban ‘aynı ağırlık’, ‘aynı duygu’, ‘eşit bakış açısı’, ‘aynı yoğunlukta sevgi’ arayışına seni sürükleyecek ve ‘ZIT (KUTUP)’ deneyimine maruz bırakacaktır.
Bunun farkında olmadığını düşünüyorum. Sevgi isteyeceksin, örneğin dengeli ve karşılıklı bir sevgi... Ama her defasında sen sevsen de, o sevmeyecek. O sevse sen sevmeyeceksin. Evet, bu olacak. Çünkü sen iki apayrı dünyadan şunu istiyorsun. Eşit duyguda olalım ve duygumuzun üzerine etkiyen tüm kuvvetlerin bileşkesi lütfen ‘SIFIR’ olsun. Örneğin beden terbiyesi için tek ayağının üzerinde hizalanmanı istersek evet, toplam ‘sıfır’ kuvvet bileşkesi iyi sonuç verecektir.
Ama eğer iki ayrı kalpten ve beyinden bahsedeceksek; sonuç, pişmanlık ve hayalkırıklığından öteye gidemez. Pisa kulesi de dengededir, oysa eğri durur. Öyle değil mi?! Yapının ağırlık merkezinin izdüşümü kendi temel dairesinin içinde kaldığı için kule devrilmemektedir. Tıpkı bir insanın ağırlık merkezinin izdüşümünün temel dairesi olan ‘KALBİ’ içinde kalabilme cesaretini gösterebilmesi gibi…
Bir de ‘DENGE’ zannettiğin gibi benzer ya da eşit olma hali değildir.
Aynı ağırlıkta iki kişiyi simetrik (karşılıklı uygunlukta) olarak tahterevalliye oturtunca tek bir düzlem (denge hali) oluşur. Farklı ağırlıktaki kişileri asimetrik (karşılıklı uygunsuzlukta) oturttuğumuzda oluşan durum ise; senin bakış açına göre dengenin, ahengin bozulması ve de birinin aşağıda birinin yukarıda olması beklentisini doğurur. Oysa farklı ağırlıkta kişiler doğru noktalara (tam zıt) yerleştirilirse de denge bulunur. Bu ikinci hal ise ‘dinamik denge’ olarak nitelendirilir. Yani dengenin ağırlık noktası izdüşümünü o an ki koşullarla ancak sen belirleyebilirsin. Ne koşullar tek başına denge getirebilir, ne de sen tek başına dengeyi bozabilirsin.

Eğer kişi kalpsel dairesi dışına taşmazsa ağrılık merkezini korur. Bu insanî hali korumayı başaran kişi, NEFESinin doğal akışını da bozmadığı için fiziksel bedende düğüm, enerji akışında blokajlar meydana gelmez. Etki beden dışsal uyarımlara duyargalarını gereksiz açmayı bırakır. Senin bildiğin denge, beyhude bir mücadele içine girme halidir. Unuttuğun ‘öz’ü bulma arzun bir arbedeye sebebiyet verir. Varoluş muazzam bir devinime sahiptir. Kendi içinde ki bu muazzam döngü bir KIŞI bir YAZI görünür (kontrast) kılar.
Yaz mevsiminin yaşam pratiği, kış mevsimindeki yaşanmışlıkları anlayabilmeyi daha mümkün kılarken; kış mevsiminin yaşam pratiği, yaz mevsiminde ki yaşanmışlıkları anlayabilmeyi daha mümkün kılacaktır. Dört mevsim YAZ da bir yaşam pratiğidir. Ancak o pratiğin içinde de, sağanak bir yaz yağmuru bir damlayı, denizi, okyanusu görünür kılacaktır.
Dengeye yüklediğin anlamlar curcunası sana diyor ki: bir terazinin bir ucunda maymun diğer ucunda aynı kiloda muz var. Sen hem ona ulaşmak istiyorsun, hem de olduğun yerden kıpırdadığın an sarsılıyorsun... Muza duyduğun ihtiyacı giderme isteğin denge de kalma isteğinle çarpıştıkça, ne denge sağlayabilir ne de o muza ulaşabilirsin. Yani ihtiyaçlarından doğan dengelenme odağın eğer mutluluk verecekse, o muzu 'denge denge' diye kendini paralarken alda görelim. Ancak hakikatte ‘DENGE’, kalbine merkezlenme halidir. Sende yoksa dışarda da yoktur.

Nejla Ceylan Özveren (SATİ)
www.pranayoga.com.tr